Doğan Grubu'na ait Milliyet Gazetesi ilk kez Ergenekon Terör Örgütü'ne yönelik açık suçlamalar yöneltti. Ancak yazının devamı Doğan'ın "pazarlık teklifi" gibiydi.
Doğan Grubu'na ait Milliyet Gazetesi bugün birinci sayfasının sol sütunundan bir bildiri yayınladı. Bildiride önce Ergenekon Terör Örgütü tanımlanırken tıpkı Ergenekon Savcısı'nın iddia ettiği biçimde ifadeler kullanıldı. Ardından üslup değişti.
Metnin bütününde bir pazarlık havası sezilirken, iki bölümde iki ayrı bakış, "Ergenekon'u böyle de görebiliriz böyle de" havası veriyor ve adrese teslim bir mesaj gönderiyordu.
İŞTE MİLLİYET'İN BİRİNCİ SAYFASININ SOL SÜTÜNUNU KOMPLE AYIRDIĞI O MEKTUP
Ergenekon davasına nasıl bakmalıyız?
Ergenekon soruşturması, 12 Haziran 2007 tarihinde Ümraniye’deki bir evin çatı katında, emekli bir özel harekâtçıya ait sandıkta gizlenmiş 27 adet el bombasının polis tarafından bulunmasıyla Türkiye’nin gündemine girdi.
Bunu, yaklaşık iki hafta sonra Eskişehir’de emekli bir binbaşının evinde 11 kg. C-4 tipi patlayıcının ele geçirilmesi izledi. Emekli bir subay, evinde pul koleksiyonu yapmakta serbesttir; ama hiç kimse patlayıcı koleksiyonerliğinin masum amaçlar taşıdığını ileri süremez.
Türkiye’nin son onyılları, faili meçhuller, sansasyon yaratan büyük suikastlar ve tedhiş eylemlerinin de tarihidir bir bakıma. Yaşayarak biliyoruz ki, ülkemizde huzur ve istikrar hep pamuk ipliğine bağlı olmuştur. Patlatılan bir bomba, sıkılan bir kurşun, tek başına Türkiye’yi altüst etmeye yetebilmiş, demokrasiyi, hukuk devletini tehlikeli darboğazlara sokmuştur.
Ergenekon’un onuncu dalgası çerçevesinde geçen pazartesi akşamı Ankara’da muvazzaf bir yarbaya ait olduğu anlaşılan, toprağa gömülü bir cephanenin ortaya çıkarılması, bu tecrübelerin ışığında hepimizi bir kez daha korkutmuştur. Bu patlayıcılar bulunduğu, ayrıca yeni suikast planları açığa çıktığı için bugün kendimizi daha çok emniyette hissetmeliyiz.
Ergenekon soruşturmasının bu yönüyle, Türkiye’nin huzuru bakımından değerli bir işlev gördüğü, demokrasimizi düşürülmek istendiği tuzaklardan koruduğu söylenmelidir.
* * *
Tam bu noktada karşımıza izaha muhtaç şu soru çıkıyor: Ülke açısından hayırlı karşılanması gereken böyle bir süreç neden toplumun tümünün desteğini yanına alamıyor? Örneğin, Susurluk skandalının toplumun büyük kesiminde yarattığı mutabakat ve dayanışma, Ergenekon söz konusu olduğunda neden tekrarlanmıyor?
Bu arada, soruşturmanın derinleşmesiyle birlikte toplumun sayıca azımsanmayacak kesimlerinde zihinlerin karıştığı, alttan alta bir tedirginliğin yayılmakta olduğu da bir gerçek.
Bunun nedeni, Ergenekon soruşturmasını yürüten kadronun yasadışı oluşumları ortaya çıkartırken, yaptığı her hamlede AKP’ye muhalefetiyle temayüz etmiş pek çok şahsiyeti de gözaltına alması ya da evine baskın yapmasıdır. Buradaki uygulamalarda sıkça sergilenen hoyratlıklar da kamuoyunun gözünden kaçmıyor.
Son dalgada terör örgütüyle ilişkili olmak gibi çok ağır bir suçlamayla gözaltına alınanların önemli bir bölümünün hâkim karşısına çıkartılmadan savcılık tarafından serbest bırakılması, bu işlemlerin ne ölçüde hakkaniyete uygun bir şekilde yürütüldüğü konusundaki soru işaretlerini artırmıştır.
Aslolan, vatandaşların özgürlükleridir. Bu özgürlüklerin sınırlanması bir hukuk devletinde ancak makul kuşkuların varlığı halinde mümkün olabilmelidir. Son dalgada bazı zanlılar açısından bu hassas dengenin zorlandığı yolunda yaygın bir kanaat belirmiştir.
* * *
Ergenekon’un bundan önceki aşamalarında da bazı problemli durumlar yaşandığı hatırlardadır; sanıkların telefon konuşmalarının ayıklanmadan iddianameye konarak özel hayatlarının topluma deşifre edilmesi gibi... Türkiye, bu nedenle ileride AİHM’den gelecek yüklü tazminat cezaları ödemek zorunda kalabilir.
Bu yönde uygulamalar, Ergenekon gibi haklı nedenlere dayanan bir soruşturmada yol alınırken, aynı zamanda muhalefetin susturulması, 28 Şubat’ın intikamının alınması gibi yan saiklerle de hareket edildiği yolunda kuşkular doğuruyor.
Ergenekon, şimdiden Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli davası olmaya adaydır, belki de en önemlisidir. Türkiye’nin geleceğini yaşamsal bir şekilde ilgilendiren bu davanın tartışmalı hale gelmesi, ileride davanın sonuçlarını da gölgeleyebilir.
Evet, gömülü bütün silahların ortaya çıkarılması ve bu silahlarla karışıklık çıkartarak demokrasiye kastetmeyi amaçlayanlar -kim olursa olsun- yargı karşısında bunun hesabını vermelidir.
Ancak kamu otoritesi adına bu dosyayı soruşturanların da Türkiye’de geçerli hukuk kurallarıyla bağlı olduklarını bilip, buna göre hareket etmelerindeki zorunluluğu artık anlamaları gerekiyor.